Azimliydi kafesini ayakta tutmaya. Üç yıl olmuştu, 30 yıl gibi geliyordu ona. Bütün hayatını elinden almıştı o kafe. Yormuştu.
Geçmişte hep hayaliydi özgürlük, kendi hayatına sahip olma, bir sürü minik fanteziler. O kadar gerçek hayal etmişti ki, istediği zaman içinde köşe bucak dolaşabiliyordu.
Gerçek bambaşkaydı.
Çok para gitmişti. Tahmininden fazla. Olur böyle hesap sapmaları demişti. Ticarettir, demek risk böyle bir şeydi.
En çok emek verdiği şey mönüydü. Ah o mönü. Gerçekler hayallere karşı. Neler yapmak istiyordu, ‘bir bilen’ler onu aşağı çekmişti.
Şunu duymaktan bıkmıştı artık: Müşteri değişik şeyden anlamaz.
Ortaya çıkan, düşündüğünün kötü taklidi gibi olmuştu. Şablon. Çünkü böyle isterler.
Sonra çalışanlarla yaşadıkları.. Yok canım bu kadar umursamaz olamazlar demişti. Evet bu kadardılar. Onlar da can derdindeydi. Hep iteleme, hep gözetim, hep eli işin üstünde olacak.
Asla niye bu işe kalkıştım demedi. Görev gibi, kader gibi saydı. Yürü kızım, devam dedi.
***
Boş bir gündü. Ölü saat. Kapamaya daha çok var. Bir elini yüzüne dayamış Instagram’ı öyle boş boş yukarı kaydırıyordu. Bir resim.. bir ekmek resmi.. unsuz. Sırf tahinle. Olur mu ki? Ne tutacak onu? İçinde yumurta, tahin, kabartma tozu. Nasıl yani, başka bir şey yok?
Gitti yakındaki marketten bir kavanoz tahin aldı. Ucuzundan. Nasılsa ziyan olacak.
Yaptı. Çok da inanmadan. Kocaman bir sanayi tipi fırını vardı dükkanda, komik kaçtı onun içinde ufacık şey. İlginç bir şey çıktı ortaya. Ekmek değil de, tahinli kek sanki. Un yoktu, inanması zor.
Koydu vitrine, ne yapacağını bilemedi.
O akşam bir müşteri ‘bu ne’ dedi. Söylemesi kulağa hoş geliyordu, unsuz ekmek. Un-suuzz.. Hiç düşünmeden tamam dedi müşteri, alıyorum.
Çeşit olur, hep mi yapsam birkaç tane diye aklından geçirdi.
Sonra niye bir tek o ki dedi. Mercimekli ekmek duymuştu, o da olsun.
Sonra badem unlu kurabiyeyi ekledi.
***
Birkaç ay sonra dükkanın görünümü tamamen değişmişti. Fırın ustası gitmişti. Yardımcı bir kadını vardı. Garsonların hepsi genç kızlardı. Her şeyi kendi yapıyordu.
Sadece üç ürünü vardı: Tahinli ekmek, mercimekli ekmek ve badem unlu kurabiye.
En önemlisi kafenin adı değişmişti; kocaman alttan ışıklandırılmış ‘Unsuz‘ yazıyordu.
Ekmeklerini kraft kağıda sarıyor, kırçıllı pamuk iple bağlıyordu. Hediye paketi gibi.
Devamlı sipariş veren müşterileri vardı.
O artık bir unsuz lezzet ustasıydı.
Hayali, biraz gecikmeyle, tesadüfen gerçekleşmişti.
Emre dedi ki:
Sadece öykü gibi gelmiyor kulağa çok gerçekçi. Yani o görselleri koymanız, tahinli demeniz ve dükkanın sade olması. Varsa adresi belirtmeniz çok iyi olur, ki var biliyorum :)
Ahmet Eryılmaz dedi ki:
Vallahi billahi uydurdum:))
Yok. Hayal ettim.
emre dedi ki:
Kaleminize ve hayalinize sağlık, zevkle okuyorum yazılarınızı.