50’inci yıldı.
50 yıl olmuştu liseyi bitireli. Unuttuğu, gününü kaçırdığı ya da üşendiği için pilav günlerine gidemediği çok zamanlar olmuştu geçmişte. Bu yıl gitmeliyim dedi, hem plaket de verirlerdi belki. Evde yarı görünür bir yere koyardı. Fikir çekici geldi.
Tanıdık bir yüz görmek için büyük avluda epeyi dolandı. Bilmediği insanlardı. Yanlış yere gelmiş gibi. Dikkatlice gözünü dikip bakıyordu yanlarından geçerken.
Ayıbı mı kalmış, belli işte, ‘onları’ arıyor. Ona gülümseyenler olmuştu; ne yazık ki ben değilim, sen devam et ‘abi’.
Buldu. Tam değil ama. Eskiden samimiyeti olmayan 3-4 kişi. Muhtemelen başka şubeden. İsimlerini hatırlayamadı, yüz ifadelerinden kalıntılar. Bir iz. Bir an aşinalık duygusu, o kadar. Merhabalaştılar öylesine. Ne kadar değişmişlerdi, başka bir insan gibi. Sokakta görse bir şey ifade etmezdi.
Öğretmenlerinin lakaplarını andılar, onlar hiç unutulmamıştı. Hiçbiri yoktu artık. Sonra birkaç arkadaşlarının adı geçti, onlar da göçüp gitmiş, öyle dediler. Sebebini sormadı, ne önemi var ki? Yoklar artık işte.
Ölü ozanlar derneği.
Konu bitti. Sessizlik oldu.
Ben bir turlayayım dedi.
Yer orasıydı ama zaman yabancıydı. Ait olduğu yer, zihnindeki başka bir yerdi. Gerçek hayat o yerin izlerini yok etmişti ama hayalindeki sahnelere dokunamamıştı.
Kararlı, yavaş, yürüdü gitti. Çıktı okuldan.
Bırakıp gittiği bir pilav günü değil, bugündü.
Hoş geldin kalan ömrüm dedi.
Bir görevi vardı artık, onları da anılarında yaşatmak.