Önsöz: Bu bir bilgilendirme yazısı değildir; bilenine hitaben yazılmış manifestomsu bir şeydir.
Mantık zincirini ‘önerme’lerle şöyle kuralım.
• Performans değerlendirme yöntemleri, 60’lardan beri 8 büyük evre geçirmiş. İsterseniz buna performans modaları diyebilirsiniz.
• Genellikle yöntemler etki-tepki yasasına göre çalışmış.
• Her biri kendi içinde tutarlı ve bir anlayışı temsil ediyor. Hatta her yöntemin yaklaşımıyla, ait olduğu dönem arasında ekonomik/yönetimsel bir korelasyon var.
Tamam, Viki tadında bilgi yeter.
Bugünlerde gördüklerim ya bilinçsiz esinlenmeler, ya da gayet bilerek uydurulmuş melez yöntemler.
Performansın kurumlardaki ortak duygusu ise fena: Yıpranmışlık, bezginlik, inançsızlık.
Arada cılız sesler çıkıyor: Tümüyle mi kaldırsak?
Bu durumda cesaretle söylemenin zamanı geldi: Performansda evrim yetmez, devrim lazım. İnsan beyninin yapısal özelliklerinden ötürü geçmişi sağlıklı ölçemiyoruz. Hiçbir zaman de ölçemeyeceğiz. Yeter artık yöntemlere sığınıp kendimizi aldatmamız.
Dönüp ölçebileceğimiz bir hafıza kaydı yöntemi bulamayacağımızı anladıysak tek yapacak şey kalır: Hemen orada değerlendirmek. Mantığı basit yani: Ya gerçek zamanlı, ya hiç.
O zaman performans niyetine gereksinim duyduğumuz tek şey bir ‘algı şablonu’dur. Yani performans adına önemi olan şeyle olmayanı refleks olarak ayırt etmemiz yeterli (standart bir yönetim becerisinden bahsediyorum).
Tabi hobi olarak hâlâ gerçekleşmeyen hedefleri kurcalayabilirsiniz. Ya da geçmişteki ‘kritik olayları’ analiz edebilirsiniz.
Ama görünen o ki, artık gerçek performansla eş anlamlı şey geri bildirimdir.
Yalnız bu dediğimin uygulanamayacağı bir sürü yer var. İş kolundan veya kültüründen dolayı. Mesela mekanik işlerin yapıldığı, her davranışın tanımlandığı bir üretim sektöründe, alın 50 yıllık yöntemler repertuarından istediğinizi kullanın. Kontrol listesi muhtemelen hâlâ iş görür. Eski dediysek kullanılmaz demedik.
Ama yeteneklerin önemli olduğu ve kendine özgü yetkinlikler gerektiren işlerde şu tiyatro bitsin başka bir şey istemem.