Banka müfettişleriyle iyi anlaşırız. Onların yaşamını içeriden bilirim. Hukukçu olduğum için beni amca çocukları sayarlar. Dünya toz bulutuyken (80 başlarındaki avukatlık zamanlarımda) çok ortak çalışmalarımız olmuştu. Onun için sonraki tüm eğitmenlik dönemlerimde onlar için özel davranış eğitimleri geliştirdim, onlar da hiç gocunmadı, hep beni dinlemeyi kabul ettiler.
Bilirsiniz ben ‘flipped’çiyim. Paldır küldür bilgi vermeye girişmem. Hep önce gerçek vakalar tartışırız, sonra bilgileri içine yerleştiririz.
Gene bir bankanın tüm teftiş kuruluna eğitim yapıyoruz. Meslektaşlarından duyduğum, teftişteyden şubede yaşanmış iki konuyu attım ortaya.
Birinde bir çalışan kadının gayet iyi niyetli ama sorunlu kıyafeti. Şifon bir gömlek, (ne denir bilmiyorum) boyuna birkaç kez sarılmış bir altın zincir kolye, rugan çok yüksek topuklu ayakkabılar. Tam, düğünde gelinin yakın akrabası modu.
Bir başka olayda da aralarında anlaşmışlar, hergün birisi yemeği üstleniyor. Evde yapıp getiriyor. Ama ne yemekler. Koca tencerede kuru patlıcan dolmaları.. içli köfteler.. börekler.. Aslında her gün bir ziyafet. Küçücük bir çay odaları var, oradaki tüplü ocakta ısıtıyorlar, bir masada 2-3 postada oturup yiyorlar. Ama bir sorun var: Şube, öğleleri kıyamet gibi yemek kokuyor.
Neyse bunları tartıştık. Müfettişten beklenen taktiksel davranışlara bağladık.
2’inci gün bir molada haber geldi. Yöntemimi teftiş kurulu başkanı duymuş, o da kapanışa yakın gelip tanışmak istiyormuş. Ama şunu da eklediler: Kendisi yabancıdır, bir sakıncası yoksa çevirmeniz gerekecek.
Geldi. Neler tartıştınız dedi. Birkaçını anlatayım dedim, yukarıdaki ikisini çevirmeye çalıştım.
Boş baktı. Sonra gözleri bir noktaya takılı ‘why?’ dedi.
Yahu ne why, kadın şubeye gelmiş işte düğüne gelir gibi, iyi niyetli ama kafa bu. Ötekinde de aç mı otursunlar?:))
Neyse etraftan yardım yetişti. Kendi ekibi de bir daha açıkladı; olur böyle şeyler adi vakadır diye. Hâlâ anlamadı. Peki bize ne, müfettiş ne yapsın diyor? Yahu müfettiş dediğin bir zamanlar parmağının ucuyla toz kontrolu yapan kişi, biz de bunu tartışıyoruz işte, yok mu saysın, dahil mi olsun?
Olmadı. Anlamadı.
Tanıştığımıza memnun olduk falan dedik, çıktılar.
Hâlâ dışarıdan sesi geliyordu: Why? Why?