Bir-iki ay süren paket bir eğitim projesi yapıyordum. Merkeze gelebilenler bitti, şimdi dolaşma vakti dediler. Gideceğim yerlerden biri Çan. Kocaman bir fabrika var; oradaki yöneticilerle devam edeceğiz. Bir haftaya yakın kalmam gerekecek.
Bandırma feribotuyla düştüm yollara. Bandırma-Çan arası, hatırladığım, 100km civarı bir şey. Pek hızlı gidilecek bir yol değil, iki saate yakın sürmüştü.
Fabrikayı bulmamak söz konusu değil zaten. Neredeyse Çan’ın varlık nedeni. Akşamüstüydü, doğru dürüst görmedim bile ilçenin içini. Misafirhane dedikleri, aslında iki-üç yıldızlı bir otel. Pazar’dı galiba. Puslu, serin bir hava. Biraz odada oyalandım. Hadi dedim gidip bir şeyler yiyeyim. Sordum, yemekhane ileride dediler; fabrika bahçesinde biraz mesafe vardı odamla yemekhane arasında. Yarı karanlıkta yürüdüğümü hatırlıyorum.
O gece uykumda bir gıcık tuttu. Kim bilir neden dedim, önemsemem böyle şeyleri, öyle geçti gitti.
Ertesi sabah artık öğrendim ya yolu, kahvaltıya gene tıngır mıngır yemekhaneye. Onu takip eden 4-5 gün hayatım o döngüde geçti. Fabrika çocuğu Ahmet.
İkinci, üçüncü gece öksürüğüm fenalaşmaya başladı. Artık gece uyutmuyordu. Sebebini söylemişlerdi. Kömür madenleri varmış o bölgede. Linyit. Bir de termik santral varmış. Onun bacasından çıkan duman Çan’ın üzerine çökermiş. Hatta İstanbul’dan ailesiyle oraya yerleşen bir yönetici, ‘ben çocukları geri yolladım’ demişti. ‘Biz sokaklarda hiç dolaşmayız’ demişti başka biri. Anlamamıştım; nasıl yani? Nasıl kaçılabilir ki sokağa çıkmaktan? Hep eve mi kapanılacak? Konu geldi geçti öyle. Bu arada konuşma arasında, bir tanıdıktan bahseder gibi ‘kahverengi kömür’ diyorlardı. Bir de bu dikkatimi çekmişti.
İşim bitti. Döndüm.
Ertesi hafta bir gece nefes alamadığım için uyandım. Astımlılar gibi. Nasıl bir şey biliyor musunuz, nefesinizi içinize çekiyorsunuz ama hiç almamış hissediyorsunuz. Panik yaratıyor insanda. Ne kadar çekseniz yetmiyor.
Ertesi sabah bizim oralarda bir hastanenin polikliniğine gittim. Hemen röntgen dediler. Teşhis mi? Alveolde kapanma (bilmeyene not: Akciğerde, bronşçukların uç kısmındaki minik kese, oksijen-karbondioksit değişimini sağlarmış). Aşırı derecede linyit dumanı soluduğum için. Sigara içenlerin akciğerinde olur demişti doktor. İlaçlar vermişti. Bir daha geleceksiniz, durumu görmem lazım demişti.
Ciddi ciddi bir tedavi dönemi geçirdim. Sadece 5 gün misafirhaneden yemekhaneye gidip gelirken soluduğum havadan.
Bu yazıyı yazmadan az önce bir bakayım dedim Google’a olay halledilmiş mi diye. Bir torba yasa mı ne çıkmış, santralın bacalarına filtre takma zorunluluğunu 2019’un sonuna kadar ertelemişler.
Bu anlattığımı yaşayalı neredeyse 7 yıl oluyor.