Önce ders anlatmam lazım. Kısa. Bunu anlamadan olmaz.
Politika (politikus) kavramının içinde ‘polis’ (bourg = kent/şehir devleti) vardır. ‘Orada yaşayan vatandaşlara ait olan’ demektir. Yani tecrit edilmiş bir ortamın yaşam kuralları.
TDK da zaten buna çok paralel olarak “düşünce yapısı, davranış biçimi” diyor.
Şimdi anahtar cümleyi patlatıyorum: Kurumların da, kendi seçtikleri (şehir devletler kadar özgün ve yaşamsal) davranış biçimleri/politikaları olabilir.
Mesela asla hediye vermemek ve çalışanların da kabul etmemesi bir politikadır.
Yöneticilerle çalışanların aynı masalarda yanyana yemek yemesi bir politikadır.
Unvanlara göre otopark yeri ayırmak ya da ayırmamak bir politikadır.
Çalışma saatlerine uymayı kimlik okutarak izlemek bir politikadır.
Kıyafet yönetmelikleri başlı başına bir politikadır.
Vee..
Flört edenlerin nasıl karşılanacağı da bir politikadır.
Hiç ilgilenilmeyebilir.
Ya da sadece ast-üst durumunda ne yapılacağı önceden belirlenebilir. Bölümleri değiştirilebilir, birisi istifa etmek zorunda kalabilir.
Benim ne düşündüğüm bu durumda hiç önemli değil (gene de söyleyeyim, ast-üst unvanlı sevgililer ya da eşler kurum için gerçekten isabetli olmayabilir).
Sonuç: Politikaları isterseniz bir ‘sosyal kontrat’ gibi kabul edin. Baştan açıksa, biliniyorsa artık vardır.
Bir kent devlette insanlar politikalara ne kadar uymak zorundaysa, bir kurumda da o kadar önemlidir.
Demek ki kurum içi özel yaşam biçimleri diye bir şey varmış ve -hukukun sınırlarını zorlamadıkça- çok da sorgulanmaması gerekirmiş.