Hep şuna inandım: En doğru insan yok, her insanla o işi yeniden düşünmek gerekir. Birçok işin yapılışında esneme payı var.
Yani neredeyse ucu şuraya kadar gidiyor: Tarzlar işin yapılışını farklılaştırır, o halde insanların farklılığı denenmeye değer.
90’lar.
Bank Ekspres’in kuruluş yılları. Her şey sıfırdan tasarlanıyor. Sıra eğitim bölümüne geldi. Epeyi düşünmüştüm hangi yollardan gidebiliriz diye (evet, İbrahim Betil öyle bir yöneticiydi, alan açar, sonuca bakardı).
Gelenekseli bir türlü içime sindiremedim. Gelecek şimdi ben bu işi bilirim diye kapalı kutu birisi, sonra temelden anlayış farklılıklarıyla uğraş dur. Sistemin oturmuş olduğu bir yapı olsa, bu da böyle bir dönem olsun der geçersin. Ama daha su basmanındayız.
Minyon bir kız gelip giderdi departmana, görürdüm. Çalıştığımız ajansın trafikeriydi. Bir sürü iç iletişim projemiz vardı; insanların iyi anlamasını istediğimiz bize özgü yeni kavramlar.. gayet önemli bir oryantasyon programı.. birçoğu İK ile ilgili. Uğraşırdı işte ajanstaki kreatif ve prodüksiyonla bizim aramızda koordinasyon için. Çalışkandı, ayrıntıcıydı, iyi iletişimciydi, takipçiydi, plancıydı.
Birgün şöyle bir gözlerimi kısıp baktım ona. İlk eğitim uzmanımız olarak devşirsem ne olur? Sonuçta eğitimin de bir operasyonu var ve o zamanlarda eğitim dediğimiz onun yaptığıydı zaten.
Şaşırmıştı işi önerdiğimde. ‘Ben bilmem ki.. hiç yapmadım ki’ dedi durdu.
Sonra bal gibi de yaptı.
***
Başka bir yerde idari işler yöneticisi arıyorduk. İdari işler İK’ya bağlıydı. Kocaman bir saha teşkilatı vardı. Onlarca şirket aracı havuzu.. onların yakıtı, bakımı, kazası, sigortası, alımı satımı, zimmetlenmesi.. Bir yandan Genel Müdürlükte hafta sonları ofis inşaatı (iki kat arasında içeriden merdivenle bağlantı yapılıyordu). Bir sürü sarf malzemesi alımı. Dev bir operasyon yükü.
Satın almada bir kız vardı. ‘Var mısın?’ dedim.
Katlanacaktı iş yükü ve sorumluluğu. Siz uygun gördüyseniz dedi; buradaki gizli tereddütü, kadın idari işlerci hiç görülmemiş şeydi de ondan.
Gelmiş geçmiş en iyi idari işler yöneticilerinden birisi oldu.
***
Riskti. Olmayabilirdi. Denemeden bilemezdik. Onlar da denemeye değer insanlardı (kim bilir nerelerdedirler şimdi, kulaklarınız çınlasın Nilay ve Yeşim).
23 sene geçti, inancım bir gram değişmedi, aynı yerdeyim.
***
Ben zaten free jazz’ı da severim:)