Önce anlaşalım; İş yemeği, yemek değil iştir. En iyi yere de gidilse, konuşmanın bir işe yarayıp yaramadığı önemli. İşin özünü bir kenara koyduktan sonra, şimdi gelelim adabının püf noktalarına. Kısa kısa söyleyeceğim.
Kimin kimin yanında oturacağı önemlidir. En güzeli oturmadan sallanmak. Yavaştan alın. Bırakın ‘bir durum’ gelişsin. Bakın kural koymadım. Hayat o kadar net değil. Çok büyük ihtimal davet eden ya da babalardan biri (üst düzey yönetici yani) inisiyatif alır söyler. Ha olmadı mı, olduğunuz yere çöküverirsiniz. Beklediğiniz için kimse size dikkat etmedi diyemez. E yeter.
Mönüden bir şey seçmek bir başka ince iş. Yok öyle iki saat incelemek. Gayet cool sadece hızlıca göz atacaksınız. Hiç bakmamak da ayıp. Burada maksat ne yemek istediğinizi bildiğinizi düşündürtmek. Kararlı ve alışkın. Garsona sorulamaz mı? Evet ama yine aynı tarzda: Ne sorduğunu bilen insan havasında. Mesela günün çorbası ya da balığı ne? O kadar. Garsona “Ne tavsiye edersiniz?” falan derseniz ölün siz.
Yemek seçiminiz bir başka ustalık konusu. Bir defa başkasının seçtiğine ergenler gibi “Ben de” falan diyenle ben olsam konuşmam. Ne anlatacağım ki ona? Kimliksiz şey. Hıh. Bu arada gömleğinize, saçınıza, hatta yan masaya kadar yağ fışkırtmak istiyorsanız salata yiyin hemi? Hatta yağın menzili yetmezse çatalla mancınık gibi bir salata parçası da atabilirsiniz. Ben dökmem önlem alırım diyorsanız berber önlüğü gibi peçete takın boynunuza. Çogzel olur. Ha bir de kılçıklı balık meselesi var, çupra mesela. İş konuşurken dişlerinizin arasında kılçığı kıstırıp parmağınızla alıverirsiniz. Neyse ciddi olalım, bir sürü şeyi ısmarlamamak gerekir. Spagetti yemek zordur. Pizza dana kadar gelir, ye ye bitmez. En güzeli yarı aç kalmak pahasına basit şeyler yemek. Ben her zaman başlangıçlardan bir şey seçip onu ana yemek gibi kabul ederim. Nasılsa konuşurken yediğim rezil olacak, bari bir de yemekle uğraşmayayım. Aç kalamam diyorsanız, konvansiyonel gidin. Orta pişmiş bir bonfile gibi. Yemesi kolay olur (ben yapamam çünkü iyi çiğnemem lazım, izin vermezler konuşturmaktan).
Dikkat edilmesi gereken birkaç küçük nokta. Ağırlayandan daha pahalı bir yemek seçmeyin. Yapılması zaman alan yemekler seçmeyin (risotto, tuzda ya da buğulama balık gibi). Garsona uzun izah edilmesi gereken şeyler söylemeyin (yok şu garnitürü koyun, şunu koymayın gibi). Tanımadığınız yemekler seçmeyin (yiyemeyeceğiniz bir şey çıkarsa gününüzü görürsünüz).
Bir başka püf noktası peçete meselesi. Benim normal hayatımda kumaş peçete yoktur. Ne yazık ki, şık bir yerde iş yemeğinin -bana göre saçma- ritüeli o peçeteyi alıp önümüze koymaktır. Kaçarı yok. Sanki masada renkli hamur faaliyeti yapılacak. Kullanmayıp masada bırakmanız karizma çizer. Hele garsondan kağıt peçete istemek bittiğiniz andır. O kolalı kazık gibi kumaşa ağzınızı sileceksiniz. Bedel!
İş yemeklerinde pek tatlı olayına girilmez. Dondurma falan belki. Fakat kahve önemli. Racon espressodur. Yemekten sonra latte falan olmaz sakın ha. Türk kahvesine eyvallah. Ama ince bellide demleme çay hâşâ minel garaib olmaz. Çok kafaya takarsanız sallama olur.
Son birkaç husus. Masaya telefonunuzu koymayın. Mümkünse sessize alın, mesajlara falan bakmayı erteleyin. Bir şey not almanız gerekiyorsa kağıda alın, ya da notebook/tabletinizi çıkarıp yazın sonra kaldırın, hiç tuhaf değil. Yani şu iş yemekleri bir dert ki sormayın. Vazgeçilmeyecek kadar da önemli.