Beğendiklerim:
• Tema. Smart simplicity’yi her düşündüğümde budur diyorum. Yetmez. Günlük hayatımıza girmeli. Üzerinde daha çalışmalıyız.
• Konuşmaların süresi. 20 dakika gibi medeni bir uzunluktaydılar. Üstelik sürelere sadık kalarak. Yeni düşüncem: Bazı konuşmacılarda bu bile uzun geldi, bilmem daha da kısalsa nasıl olur?
• Askıda katılım kontenjanı. Gençler vardı hep. Onlar için ne büyük bir kazanım.
• Sahne senin. Manifestomuzun bir maddesiydi. Millet uyum sağlayamadı ama olsun, tutunacaktır.
Beğenmediklerim:
• Konuşma içerikleri çoğunlukla İK değil, % 100 kişisel gelişim. Gayet soyut öğütler.
• Müdavim yerli konuşmacılar var. Her zirvede (MCT dışı dahil) düdüğü çalanlar. Hatta birkaçının sunum kiti var, söyledikleri bile aynı.
• Sponsor oturumları, hepimizin üzerine tünediği dalı kesen bir paslı testere (çünkü yavaş kesiyor). Reklam belli oluyor. Bazıları da bomboş.
Öncelikli beklentilerim:
• Çok disiplinli konular. İK dışı ama ilişkili alanlar.
• Daha pragmatik içerik (somut, verilere/vakalara dayalı). Örneğin Ayşe Arman’ın çalışan anneler konusu tam böyleydi.
Umudumu kestiklerim:
• Konuşmacı seçiminde karmaşık dinamiklerin olduğunu kabul etmem ve artık susmam gerekir. O şablon yabancılar ve sponsorların belli isimleri hep olacak, tamam.
• İnsanlar birgün kişisel gelişime doyuncaya kadar bu tarz anlatımlara devam. Yalnız zirvelerde değil, kurumsal eğitimlerde de böyle.
İkincil konular:
• Birisiyle biraz sohbet etmek istesem, ya Yenibiriş’in genellikle dolu alanı var, ya da kafenin birkaç masası. Galiba ben Lütfi Kırdar’ı sevmiyorum.
• Bir köşede -parasıyla- iyi bir kahve zinciri standını özlüyorum doğrusu. Orada dağıtılanlar başka bir sıcak sıvı.
Sonuç:
MCT fan’ları boşuna oluşmamış, arkasında 21 yılın emeği, özeni var. Ama en önemlisi değişimlerde hep başı çekmiş olması. Zirve formatı çok eskidi. Yukarıda yazdıklarım önemsiz, aslında hayalim zirvenin tümden yeniden tasarlanması. Monotonlaştı.
Bir blogger olarak görevim bunu söylemektir.