Artık yeni bir iş kolumuz ve onun uzmanları var: Zirve organizasyonu ve müdavim katılımcılar. Madem ki İK, katılımcı sayısı ve bir yıldaki zirve sayısı ile başı çekiyor, hadi o zaman yatıralım masaya.
Nasıl Hollywood sinemasının şablon kurgusu var, zirveler için de öyle. Zıpzıp bir yabancı konuşmacı ile açılış ana oturumu. Sonra değişmeyen paralel oturumlar: Sponsor firmaların kendi methiyelerini yaptığı oturumlar (bunlara berdel oturumları da diyebiliriz), standart konuları olan oturumlar (Allah’ın emri Y kuşağı, ROI/yatırım getirisi ya da koçluk gibi), kalanı sâfi ‘best practice” oturumları. Yani ana fikir, star sistemi konuşmacılar ve Hoca’nın düdüğü.
Zirvelerin gömülü sebepleri (saikleri) gayet açık. Numero 1: Ticaret ve pazarlama. Numero 2: Networking. Numero 3: İki gün all inclusive meşru tatil. Tartışmaya gerek yok, demek ki arz ve talebin buluştuğu nokta bu.
Peki, bu ulvi çift taraflı çıkarlara dokunmadan nerelerinden rötuşlayabiliriz? Valla bunu bir bilen gibi tek başıma beyan etmek istemem. Bu, gerçek bir odak grup/çalıştay konusu. Ben sadece rutine girdiğini ve yararının kısıtlı olduğunu görüp söyleyebilirim. Bana ne bilmem ne firmasının kurum içi ‘çok’ başarılı satış akademisinden? Ya da çakal bir eğitim firmasının, kırmızı başlıklı İK’cılara 40 yıllık bilgileri yeni bir şey gibi yutturduğu kendini pazarlama oturumdan? Ya da kaşar bir meşhur yabancının hayatıma değmeyen fantezilerinden?
Çözümü pat diye öneremesem de, bakın bir değişim/inovasyon arama toplantısına katılsaydım neler söylerdim: Bir defa sponsorların sultasının dışında bir kurtarılmış bölge oluştururdum. Speaker’s corner gibi. Mutlaka farklı disiplinleri işin içine sokardım: bilişim, hukuk, endüstri mühendisliği.. Bu kadar pembe bir hayat yok, başarısızlıkları da ele alırdım (mesela BlackBerry’nin hali, hatta keşke sorun olmasa da bizdeki bazı iflasları konuşabilsek). Kısa eğitim videoları yarışması yapardım. İK’cıların zayıf yanlarının üzerine bir tartışma düzenlerdim. Hatta İK algısı üzerine bir araştırma yaptırır, bulgularını yorumlardım.
Muhtemelen hiçbiri olmayacak. Eski tas-hamam olacak. Ben de 10 oturumda patlayacağım sonra farklı bir tanesiyle karşılaşınca kendi kendime sevinmeye devam edeceğim. Beğenmediklerimi -mahallenin zararsız delisi olarak- elimden geldiğince objektif, tweet’lerimde ve blogumda yerden yere vurmaya devam edeceğim.
Böyle işte.