İlk sorulması gereken soru: Hangi yönetici?
Yönetim kademelerinin başlangıcında olanları (genellikle onlara ekip lideri derler) eğitimle yeni görevine hazırlamak bir zevk.
Uydurmuyorum; yıllarca bankalar ‘management trainee‘lerini böyle yetiştirdi. Denenmiş yoldur: Az sınıf içi, soyut dersleri çok uzatmadan saha, sonra yaşayıp da tam anlamadıklarını anlatmak için bir daha sınıf.
Malum, ters yüz eğitim mantığı.
Bir tür hayat oryantasyonu.
Başlangıç düzeyi yönetim eğitimlerinin içeriğini kategorilere ayırmak da kolay: Bilgi eğitimleri (süreçler, prosedürler..), beceri eğitimleri (yazılımlar/ekran kullanımları, yeni iş yapma alışkanlıkları..) ve beklenen davranışların eğitimleri.
Basamakları çıktıkça, eğitimle yönetici yetiştirme bu kadar yapılandırılmış olamaz. Zira önümüze iki önemli zorluk çıkar: Kişilik özellikleri ve tutumlar. Bunlar öyle büyük farklılaşma yaratır ki, o anlı şanlı ders konusu yönetim tekniklerini tanınmaz hale getirirler. Üsluplar, yöntemlerin önüne geçer. Usul, esası boğar. Yönetim başarısını değerlendiremez olursunuz; iyi mi, kötü mü? Kime göre iyi?
Ama hâlâ yapılabilecek eğitimler vardır: Farkındalık ve yeni tutum geliştirme eğitimleri.
Kağıtçıbaşı’ından aynen alıntılıyorum: “Farkında olduğumuz konudaki tutumumuzu daha iyi biliriz. Dolayısıyla belirli davranışta bulunmamızı gerektiren durumlarda, o durumla ilgili tutumumuza odaklanırız ve bu tutumun davranışımıza öncülük etmesine izin veririz. İnsan, kendisinin neyi önemsediğine dikkat ettiğinde, tutumlar, davranışlar üzerinde daha etkili olur.”
Bir yönetici için, işini etkileyen davranışların arkasında yatan ‘kendi tutumunu yönetmesinden’ daha önemli ne olabilir? Bu da soyut yönetim teknikleri anlatarak olmaz; doğrudan kendisinin karıştığı olaylara odaklanarak olur.
Tutumların oluşmasında genetik faktörlerin ve kişilik özelliklerinin de etkili olduğunu gösteren çalışmalar var. Demek ki, farkındalığını artırmak için odaklanılacak şeylerin içinde kişilik özellikleri de olmalı. Yani yönetim eğitimi adı altında şu zincirin üzerinde çalışılması lazım: Kendi kişilik özelliklerinin farkındalığı ➡️ kendi tutumlarının farkındalığı ➡️ kendi davranışlarının farkındalığı ➡️ kendine uygun yönetim tarzının geliştirilmesi.
Yeni tutumlara gelince.. Tutumlarımızın çoğu yaşayarak oluşur. Bizzat başımıza gelmesi lazım, eğitimde duymakla olmaz. Sosyal rollerle öğrenme de doğrudan deneyim sayılır. Ortamdan ‘kopyala-yapıştır’ yaparız. O zaman ileri düzey yönetici eğitimlerinde yapacak tek şey kalır: Başkalarının yaşadığı olayları birlikte analiz etmek ve isteyenin istediğini kopyalamasını doğal akışa bırakmak.
Buna ‘göle maya çalma’ eğitimleri de diyebiliriz.
Şimdi başlığa net cevap verebilirim.
Başlangıçta, eğitimle gayet güzel standart bir yönetici olunur. En fazla birkaç yıl sonra, yöneticiler için bilgi/beceri/davranış eğitimleri önemini kaybeder. Onun yerine -formatsız içeriklerle- farkındalık ve tutum/tarz geliştirme eğitimleri başlar. Artık standartlar yoktur, kişiselleştirilmiş uygulamaların geliştirilmesi vardır.
Liderlik eğitimlerine hiç girmiyorum. Onlara; içinde vizyonların, stratejilerin, ağır sosyal psikolojinin olduğu zihin açıcı kısa konuşmalardan başkası yakışmaz.
Aslında dedim ki, yönetim öğretilmez. Eğitmen de dahil birlikte öğrenilir. Hem de ucu açık.. bir türlü bitti diyemeden.