Hoş bir kadın sayılırdı. 40’ına çok az kalmıştı. Göz kenarlarındaki çizgiler iyice belli olmaya başlamıştı. Onları seviyordu; kimseyle paylaşmadığı bir sır vardı o çizgilerle arasında. Bazen onlara gülümserdi.
Gözü daldığında, o kimsenin sormadığı, içinde sakladığı melankoli görünürdü. İsteyerek sahiplendiği bir kırılganlık gibi.
Çocukluğunda annesi babası da az konuşan insanlardı. Ailece bunu seviyorlardı. Sessizce birlikte var olma. O yaşam biçimini ne kadar sindirdiğini fark etmişti sonraları. Bir tür iç bağımsızlığı. Şeffaf balonlar içindeki özel alanlar. Beraber ama özgür.
Geç evlenmişti. Bir aile dostları tanıştırmıştı. Üstü kapalıca görücü usulü gibi olmuştu.
Kocası medeni bir insandı. Evet, bu ifadeyi kullanmıştı kendi kendine ilk gördüğünde. Ölçülü, ağırbaşlı, görgülü, ciddi görünümlü ve az konuşan. Babası gibi. Yaşça ondan büyüktü. Yakışıklı sayılırdı. Şık giyinirdi. Giyiminde özenli, titiz. Alışkanlıklarına bağlı. İyi bir tahsili vardı. Kendi şirketinin yöneticisiydi. Her şey doğruydu. İtiraz edecek hiçbir yan yoktu.
Çocuksuz, evliliklerinin 9’uncu yılına gelmişlerdi.
Kimseye anlatmadığı, nasıl anlatacağını bilemediği bir şey vardı.
Kocası ikisi adına da düşünüyordu. Önceleri hoşuna bile gitmişti; çünkü güçlü bir karakterdi. Belki de normal bir şeydi. Çözümcüydü. Yapılacakları, kısa, net, önemli ayrıntılarıyla talimat gibi sıralardı. Aklında tutmaya çalışırdı, dikkatli dinlerdi kaçırmamak için.
Mesela yurt dışında tatile gidecekleri yeri bir sabah böyle duymuştu. Ya da onlara o akşam gelecek misafirleri.. bahçede ekilecek yeni bitkiler için bahçıvana söyleyeceklerini.. o gün bir onarım için usta geleceğini.. hatta diş hekiminden kontrol için ikisinin de farklı günlerde randevuları olduğunu..
Aklı çok karışıktı.
İlk o anda duymanın şaşkınlığı, kısa bir kızgınlık, bir muktedirin önündeki hiçlik, bir çeşit kolayına gelme, umursamama, kendi varlığına saygısızlık, çemberin dışına itilmişlik, karşı koyma isteği, sonra vazgeçiş..
Yıllarca bu duygunun adını koyamadı. Kendine kızdı, kocasına kızdı. Unutmaya çalıştı, yeniden hatırladı. Alışırım dedi, alışamadı.
Tanımadığı bir görünmez kelepçeydi bu.
Karabasan ânı gibiydi; bağırıyordu ama sesi çıkmıyordu.
Belki de o yüzden göz kenarındaki çizgilerini seviyordu. Onlar onun sırdaşıydı. Bir tek onlar anlıyordu ve cevap veriyordu.
Gene böyle düşüncelere dalmışken içeriden kocasının seslenişini duydu. Muhtemelen işe gidiyordu, çıkıyorum ben diyordu.
Ses o kadar uzaktan geliyordu ki..
Efendim Aşkım dedi kendi kendine.
seviyorsangitgez dedi ki:
👏🏻
ŞİRİN TOPALOĞLU dedi ki:
ben kısa öyküye bayıldım (çok ve çok severek okudum) ;) Hatta okurken film gibi seyrettim. Ne kadar çok ve sessiz olduklarını.
Selamlar,