Dört saat acilde kolunda serum oturan bir İK’cı ne yapar? Tabii ki gözlem. İşte bu yazı da diğerleri gibi sahada oluştu.
Dil-düşünce birliğine takığımdır, önce yetkinlik kavramında anlaşalım. Ben Boyatzis’ciyim. Onun 72’de ortaya koyduğu modelin üzerine tanımam. Kısaca der ki, bir yetkinlik şu bileşenlerden oluşur: İş için gerekli olan bilgi, beceri, tutumlar, beklenen davranışlar, çok az işte de kişilik özellikleri ve istek. Şimdi konuya geçebiliriz.
Bir defa bir doktora en az mesleki bilgisi kadar iletişim yetkinliği lazım. Her türünden. Esnek ve gerçekten ileri düzeyde. Neredeyse savaştaki komutanlar kadar. Bir ilacın adını hemşireye söylediğinde, hemşirenin dönüp kaç cc diye sormasına gerek kalmayacak kadar (yaşanmıştır). Hastanın ve yakınlarının o andaki sorunlarını tam anlamak da iletişimdir (objektif, medenî, kalıp cevaplar demedim). Gözümün önünde bir hastanın ölüm haberi verildi ‘ex oldu’ diyerek; bu da üzerinde daha çalışılması gereken bir beceri.
Önceliklendirme de bir yetkinliktir. Hem de bir yazılım kadar hızlı çalışan algoritma ile. Her dakika doktora bir şey söyleniyor. Yaptığı işi kesmesini gerektiren var, dikkatini dağıtmamasını gerektiren var.
Kısa süreli hafıza geliştirmek de bir yetkinlik. Eşzamanlı yürüyen bir sürü işi organize ediyor. Art arda açılan sekmeler gibi olmak zorunda. Bir tanesini bile unutmadan.
Kim öğretecek bunları? Bekleniyor ki ya intern iken görüp kapsınlar, ya da hayat öğretsin.
İyi de biz ne olacağız bu arada?