Hep oradaydı. Hatırlamıyordu ne zamandan beri. Bilmek de istemiyordu, ne kadar oldu, ne kadar sürecek.
Kocaman taş bir bina. Taşlar kararmış eskilikten. İçerisi karışık. Dar merdivenler, koridorlar, kilitsiz, kapısı kapalı odalar. Her yer sessiz. Boş gibi ama bir sürü başka insan var. Ötekiler nerede bilmiyordu. Gardiyan yok. Mahpuslar kendi başlarına yaşıyorlar ama dışarı çıkamıyorlar. Kimse karışmıyor onlara, orada unutulmuş gibiler. O yüksek duvarların arkasında serbest, terkedilmiş.
Avluyu severdi. Kimse yokken. Kuyunun dibinden yukarıdaki ışığa bakmaktı orası. Duvarın bittiği yerle gökyüzü, iki yapışık parça; yan yana, bir bütün. İçiyle dışı. Bilinenle bilinmeyen. Mahpuslukla özgürlük.
Duvarların arkasını bilmek istiyor muyum diye çok düşünmüştü; hayır. Nasılsa birgün öğrenecekti. Başkalarından duymak istemezdi. Onların gerçeğine inanmıyordu.
İçeride her yere dikkatli bakardı, hafızasına kazırdı. Bedeni gibi görürdü her bir taşı. Birgün bırakacağı kozası. Hiç acele etmeden, dokunarak, bazen koklayarak, bütünleşmişti orayla. Çok zamanı olmuştu bunu yapmak için. O kadar ezberlemişti ki, yerinden kalkmadan zihninde dolaşırdı bazen.
Oradakiler birbiriyle pek konuşmazdı. Nedenini bilmediği bir engel vardı herkesin arasında. Bir güvensizlik, bir savunma hali. Sevgisizlik. Sevmemeye alışkındılar. Kural buydu.
Bir hayali vardı. Oradan uçarak gitmek. Anlamayacaklar. Fark etmeyecekler bile yokluğunu. Kimseye söylemeden. Hep o telin üzerine konan serçenin yüzünden. Nereye gittiği değil, gidivermesi güzeldi. Bir anda yok olurdu.
Galiba avludaydı. Sırtını bir yere yaslamıştı. İçi yandı birden. Çok tanıdık.. sigara dumanı. O işte. Gene o. Asit gibi. Ciğerlerine içeriden saplanan bıçak gibi. Ama kimse yok ki etrafta? İçine bir çaresizlik çöktü. Çırpınma isteği. Kısılmışlık. Kaçamama. Bir telaş duygusu. Oradan kurtulması lazımdı.
Gözünü açtı birden.
Okulun ağaçlık büyük bahçesinde, öğle molasında sırtını bir ağaca yaslamış uyuyakalmıştı. Güneşli bir kış günüydü. Başı öne düşmüş, biraz yana kaymış. Yakınında sigara yakmıştı öteki öğretmenler.
Gündüz rüyası görmüştü.
Ama kendini hâlâ o avluda hissediyordu.
**
Not: Lütfen öyküyü bir de şöyle okuyun; bina ve mahpusluk bu Dünya’daki yaşam, duvarın ötesi ölüm sonrası.