Hard İK

#ik2016 Yorumlarım

Beğendiklerim:
• Tema. Smart simplicity’yi her düşündüğümde budur diyorum. Yetmez. Günlük hayatımıza girmeli. Üzerinde daha çalışmalıyız.
• Konuşmaların süresi. 20 dakika gibi medeni bir uzunluktaydılar. Üstelik sürelere sadık kalarak. Yeni düşüncem: Bazı konuşmacılarda bu bile uzun geldi, bilmem daha da kısalsa nasıl olur?
• Askıda katılım kontenjanı. Gençler vardı hep. Onlar için ne büyük bir kazanım.
• Sahne senin. Manifestomuzun bir maddesiydi. Millet uyum sağlayamadı ama olsun, tutunacaktır.

Beğenmediklerim:
• Konuşma içerikleri çoğunlukla İK değil, % 100 kişisel gelişim. Gayet soyut öğütler.
• Müdavim yerli konuşmacılar var. Her zirvede (MCT dışı dahil) düdüğü çalanlar. Hatta birkaçının sunum kiti var, söyledikleri bile aynı.
• Sponsor oturumları, hepimizin üzerine tünediği dalı kesen bir paslı testere (çünkü yavaş kesiyor). Reklam belli oluyor. Bazıları da bomboş.

Öncelikli beklentilerim:
• Çok disiplinli konular. İK dışı ama ilişkili alanlar.
• Daha pragmatik içerik (somut, verilere/vakalara dayalı). Örneğin Ayşe Arman’ın çalışan anneler konusu tam böyleydi.

Umudumu kestiklerim:
• Konuşmacı seçiminde karmaşık dinamiklerin olduğunu kabul etmem ve artık susmam gerekir. O şablon yabancılar ve sponsorların belli isimleri hep olacak, tamam.
• İnsanlar birgün kişisel gelişime doyuncaya kadar bu tarz anlatımlara devam. Yalnız zirvelerde değil, kurumsal eğitimlerde de böyle.

İkincil konular:
• Birisiyle biraz sohbet etmek istesem, ya Yenibiriş’in genellikle dolu alanı var, ya da kafenin birkaç masası. Galiba ben Lütfi Kırdar’ı sevmiyorum.
• Bir köşede -parasıyla- iyi bir kahve zinciri standını özlüyorum doğrusu. Orada dağıtılanlar başka bir sıcak sıvı.

Sonuç:
MCT fan’ları boşuna oluşmamış, arkasında 21 yılın emeği, özeni var. Ama en önemlisi değişimlerde hep başı çekmiş olması. Zirve formatı çok eskidi. Yukarıda yazdıklarım önemsiz, aslında hayalim zirvenin tümden yeniden tasarlanması. Monotonlaştı.

Bir blogger olarak görevim bunu söylemektir.

Hard İK

4ekip ne durumda?

#ik2016’da karşılaştıklarım sordu ‘4ekip ne durumda?’ diye.
Aslında cevap ‘iyidir’den daha karmaşık tabi.

Sonra kendi aramızda konuştuk, nasılız hakikaten diye. Ve şöyle bir karar verdik: Bana herkes kendi halini anlatan hashtag’ler atacak, ben de istediğim gibi onları size açıklayacağım (buna ileri düzey füzyon mu demeliyim?). Buyurun.

#konforsuzalan
Yani diyor ki, hayat gailesi içindeyim.

#vahayauzakkalma
Birkaç kez buluşmak istedik, hep bir aksilik çıktı. O ortamın enerjisinden uzak kaldık kaç zamandır.

#gerçeğeçarpma
İşten güçten, hastalıklardan, günlük dertlerden, iş değiştirme döneminin kaosundan blog/tweet yazacak vakit bile bulamamış hashtag’in sahibi.

#değişiminfazlasıfazla
Ne diyorsa o. Açıklamama lüzum yok. Değişim basmış ona.

#değişimsonrası
Hadi buna aracılık etmiyeyim, kendi sözleriyle okuyun: ‘Değişimden önce ve sonra insan aynı olmuyor, bu süreç insanı dönüştürüyor’. Demek ki, şu anda yeni duygularla tanışmış.

#ekibiözledim
Yeniden kendimizi bulmamız lazım. Böyle gitmez.

#maratonkoşususonrası
Bu, hepimizin ortak duygusu. Kendimiz yönetmediğimiz bir dönemdi. Tesadüfen hepimiz için böyle oldu. Yaşadıklarımız farklı ama yoğunluğu aynıydı. Her zaman tekrarlanmayacak cinsten. Bittiğine hâlâ inanamıyoruz şimdi.

Ya, böyle işte.
Bizi soran dostlara borcumuzdu.

Hard İK

KPI 101

Yani anahtar performans göstergesi.. Tamam ama şimdilik oturmamış Türkçesi ile uğraşamayacağım. KPI işte.

CFS (critical success factors)’den olma, balance scorecard (360 derece performans)’dan doğma..

Genetik atası, süreçlerdeki kontrol noktaları ya da MBO (hedeflerle yönetim)’deki hedefler.

Amacım KPI vaazı değil. Pratik olarak –à la Ahmet-damardan gireceğiz: Püf noktaları nedir? Konumuz bu.

Kim belirler? Doğru bir grup diyeceksiniz değil mi? Emin değilim. Çalışma gruplarında sosyal psikoloji kuralları işler: Ya ortalamaya kayarlar, ya uçlara. Hatta Kağıtçıbaşı ‘grup düşünü’ diye bir kavramdan bahseder; kapasite kaybı anlamında. Onun için böyle derin entelektüel çaba isteyen bir konuda ben yıldız bireylere ödev vermeyi tercih ederim. Bir de kısa yol var: Fast food mönüsü gibi yazılımlardan seçmek; örneğin SAP’nin bu amaçla modülleri var. Seç, beğen, al. Hafif terzi düzeltmesi yapılmış kaliteli konfeksiyon.

• Neyin önemli olduğu sorusu eksiktir: Bugün için mi önemli, ilerisi için mi? Benim cevabım: Net, ayırarak düşünmek lazım. Buna şık bir gerekçe isterseniz, strateji deyin.

Optimum kaç KPI olmalı? Her kurumun yoğurt yiyişine bağlı ama 5 kulvarın her birinde 5-8 arasında yeter.  Kulvarlar: 1) finansal, 2) sayısal, 3) davranışsal/yönetsel, 4) süreçlere ilişkin ve 5) güncel (bugüne ait, geliştirme/iyileştirme/düzeltmelere dair).

KPI’ların doğru saptanıp saptanmadığı nasıl anlaşılır? Sağlama amaçlı birkaç yol önerebilirim: Hedef belirlemedeki SMART kuralı uygulanabilir. Ölçme-değerlendirmedeki geçerlilik ve güvenilirlik testi uygulanabilir (Herkes, tekrarlandığında aynı şekilde anlıyor mu?). Süreçlere dayanıp dayanmadığının çapraz kontrolu yapılabilir. Üst yönetime açıkça sorumluluk yükleyip yüklemediğine bakılabilir. Sonuçların nasıl ölçüleceğinin belirlenip belirlenmediğine bakılabilir.

• Sık rastlanmayan İK KPI’ları örnekleri ister misiniz? Örneğin İK’nın dijitalleşme basamakları modern bir KPI olabilir. İK’ya karşı iç müşteri algısında hedeflenen değişim oranları iyi bir KPI olabilir. İşveren markası hedefleri bir İK KPI’ı olabilir.

Sonsöz: KPI’larınız ya özgün, cesur, stratejik olsun; ya da hiç olmasın. Şunun da içini boşaltmayın. 

Hard İK

Sözleşme Mimarisi

Önsöz: Bu yazı profesyoneller için değil, yarı ders niteliğinde, hukuk öğrencileri için yazılmıştır.

Sözleşme mimarisi demeseydim, eş anlamlı olarak sözleşme konfigürasyonu derdim. Yani yapılandırma.

Çıkış noktamız stratejidir. Stratos (ordu) + agos (lider) = Komuta etme sanatı. Sonuca varmak için seçtiğiniz yol. İçinde üslupların gömülü olduğu akıl oyunları. Strateji, sözleşmelerin statik hesabıdır. Amacınıza göre sözleşmeyi şekillendirir. Örneğin gönüllü yaptığım bir araştırma projesinde, sadece süreci belirlemek ve fikrî mülkiyet hakkımı korumak için sözleşme yapmak istemiştim. Araştırmayı yayınlayacak olan kurumun avukatının hazırladığı stratejiden yoksun sözleşmede diyordu ki, gönüllü çalışma vaktinde bitirilemezse feshedilebilir ve bundan bir tazmin sorumluluğum doğabilir. Halbuki doğru strateji der ki, olayı gör! Bu gönüllü bir çalışma. Çıkarlarımız denk. Amaç basit: Bir durum tespiti. Değil cezai şart, bana ek haklar tanınmalıydı.

İkinci gizli element etiklerdir. Ethos = gelenek, görenek. Kişisel ya da mesleki davranış ilkeleri. İsterseniz kişisel ahlak deyin. Sözleşme, çekişme değildir. Hayatın dengelerini barındırır. Sadece müvekkilin hakları açısından değil, iki taraflı bakabilmek bir etiktir.

Strateji ve etik temeli sağlam olduktan sonra kalanı süreç tasarlamaya benzer. Süreçlerin en zor yanı, yapılan işi çok iyi anlama gereğidir. Sözleşmede de öyle. Araştırın: Ne? Ne zaman? Nerede? Nasıl? Neden? Kim? Bunlar hukuki bilgi ile eşit önemdedir. 

Sonra kontrol noktaları belirlemeniz gerekir. Süreç yönetiminde, süreç bir daha geliştirilinceye kadar sadece bunlara bakılır. Sürecin bütünü içinde kaybolmamak, kontrol noktalarını her sözleşmede yeniden düşünüp bulmak gerekir. Örneğin sipariş kitap yazdırılan sui generis bir sözleşmenin kontrol noktaları; kitabın fikrî düzeyde nasıl değerlendirileceği ve esinlenme/intihalin nasıl belirleneceği olabilir. Kalanı kolaydır.

Son aşama şablona oturtmaktır. Yeni nesil web sitelerinin template’leri gibi.

Sonsöz: Sözleşmenin ruhu; 5N1K, strateji, etikler ve kontrol noktalarıdır.

Onlara birer organizma olarak bakın.

İçinde hayat var.

Hard İK

Peryön İK blog yarışması adayları üzerine..

Kendi kendime 5 tane değerlendirme kriteri koydum (herkesin son 3 yazısını okuyarak): Blogun görünümü, konu başlığıyla içerik uyumu, fikirlerde özgünlük/farklılık, üslup (anlaşılabilirlik), yazım hataları.

Ali Cevat Ünsal: Ali tarzına dönüştürülmüş blog haritası. Bayağı yüksek sayaç verileri. Altındaki yazının içeriğini aşan çarpıcı başlıklar. Subjektif öngörüler. Kolay bir dil. Temkinli, ölçülü, ortadan giden görüşler.

Aykut Güner: Gözü rahatsız eden font oynamaları. Yazım hataları. Bilineni söyleyen fikirler. Yapılandırılmamış (rastgele anlatır gibi) yazılar.

Cihan Demirdaş: Gayet yorucu bir site görünümü. Genel geçer fikirler (doğru ama bilinen şeyler). Kişisel yargılar.

Deniz Daver: Sade tasarım. Kişisel üslup. Ancak ilginç olan, son 8 yazının da kalıbı aynı: Bir şeyin 4, 5, 6, 7 veya 9 nedeni/sebebi/yolu. Ve arkasından tavsiyeler. Blog şablonlaşmış.

Duhan Gevren: Görünüm asgari olarak yeterli. Güzel bir üslup: İçten, sıcak. İyi gözlemler. Çekici başlıklar. Dozunda göndermeler. Ah bazı yazılarda o fontlarla oynama olmasa.

Ekrem Öztürk: Özensiz görünüm (büyük bir gökyüzü fotoğrafının köşesinde çok küçük bir vesikalık). Bazı kategorilerin altı boş, hiç yazı yok. Kompozisyon gibi geleneksel üslup. Kesin yargılar.

Elif Kağnıcı: Görsel iyi. Konular dikkatlice seçilmiş: En iyi bildiği şeyler (puantaj-işten çıkış işlemi ya da iş sağlığı ve güvenliği gibi). Tehlikesiz sular ve saygı duyduğum bir tevazu. İddiasız ve işlevsel.

Emre İnanç Karakaş: Sitesinde kendi fotoğrafı biraz büyük ve fazla kullanılmış. İyi bildiği konuların (saha İK’cısı)