İkinci bölüm
Annesi açtı kapıyı. Başında oyalı mevlüt tülbenti, ayağında zarif bordo terlikleri ile annesi.
İri gövdesinin her zerresine sinmiş o incecik dokunuşlarıyla hemen sarıldı ve içeri çekti onu. ‘Üzülme ben babanı ikna ettim’ dedi. Babasını ikna etmek.. bir faniye nasip olması imkansız bir şey. İçindeki isyan, korku, kaygı, boğazına kadar çıkmış, fırlamak üzereydi ağzından.
Babasının aylardır yattığı odaya gitti. Yatağına yaklaştı. Seruma baktı. Solgun yüzünde kocaman kaşları birer ölü kuş gibi görünüyordu. Derin uykudaydı.
Başucundaki eski çalar saatın tik-takları zaten hep duyulurdu, daha da sesli geldi o anda. Sanki odayı sadece o ses kaplıyordu.
İçi burkuldu. Babasına hep geç kalmıştı hayatında. Onun görüş alanına girememişti.
Bunun için duvarda oturmuştu demin. Oyalanmıştı. Ne yapmak istediğini bilememişti. Eli anahtarlarına gitmemişti.
Eve girmekten korktuğu için. Babasını o halde görmek istemediği için. Çocukluğunun kahramanını asla unutmadığı için. O yatakta yatan babasının yüzünde bugünkü çelişkilerini daha şiddetli yaşadığı için. Onun kapalı gözlerinde, o hiç ulaşamadığı onayı göremeyeceği için.
Çocukluğunda, babası eve geldiğinde ona koştuğu anlar oradaydı; anıların dokunulmazları arasında.
Annesinin sesi geldi içeriden, hadi yemek vakti diye. Onun sevdiği bir şeyler yapmış olabilir miydi? Hep yapardı böyle sürprizler.
Rahatlatıcı bir duygu kapladı içini.
Hangi bölümde okuyacağının ne önemi vardı, hayat devam edecekti ve annesinin o sonsuz kabulü hep içinde olacaktı.
Ah annem ah.. o beni anlar.