Ne zamandan beridir o köpeği bildiğini hatırlamıyordu. Sanki hep vardı. Başlangıçsız.
Sakin bir dostluktu. Adam onu sebepsiz severdi, o da adama koşulsuz güvenirdi. Yürüyüşlerinde onun yanından giderdi, ikisi de yavaş adımlarla. Bir defasında başka köpeklerin alanından geçerken ona saldırmışlardı, adam hiç tereddüt etmeden önüne geçmişti, kararlı durdurmuştu saldıranları. Yan yana hızlı adımlarla ama koşmadan uzaklaşmışlardı oradan. Kötü bir ânı bile her zamanki halleriyle paylaşmışlardı: Birbirlerinden emin, sanki hep yaşıyormuşlar da alışkınlarmış gibi.
Görmediği uzunca zamanlar olurdu. Aklına gelirdi ne yapıyor, aç mıdır acaba diye ama ne yapabilirdi ki?
İkisi de kendi gerçeklerini bilirdi. Hayatı zorlamazlardı.
Tuhaf bir kabullenmişlikleri vardı. Kendi aralarında sessiz bir anlaşma. Kimse kimseye bir şey borçlu değildi. İçinde görev olmayan bir sevgi.
İstedikleri için. Eşitçe. Karşılıklı.
Adam, vakti olduğu günlerde, onu bulmak için sokakta bakınırdı. Uzaktan gördüğü ânın duygusu isimsizdi. Bir sahiplenme gibi değil, eski bir dostu görmek gibi. Sadece rahatlatıcı.
Birgün onu artık bulamadı.
O hep bilinen ama düşüncesi bastırılan son.
Bekliyordu bunu.
Hep böyle geçirmemişler miydi zamanlarını? Ucu açık.. böyle isteyerek.
Hayatlarının izin verdiği kadar.
Değmişti.