Yok.. öyle söyleyecek büyük sözlerim yok. Sadece düşüncelerimi yazarak görünür hale getireceğim. Hukukta ‘hak’ kavramı ağır mevzudur. Sınav öncesi tanım ezberlemekle sindirilmez. Bakın o meşum tanım şu işte:
“Hak, bireyin, diğer insanların yaşamına müdahale etmeden kendi yaşamına yön verme özgürlüğüdür.”
Mesela iş saatleri içindeki sigara molalarında insanın canının iş dışında konuşup kafa dağıtması özel hayat. Ama o konuşmanın konusu, 10 dakika önce yaşanan işle ilgili bir anlaşmazlığın öfkeli çekiştirmesi ise?
Sürekli -kendisinin de içtenlikle inandığı- olumsuz bakışıyla arkadaşlarında isteksizlik yaratan birinin verdiği psikolojik hasar ne olacak?
Evdeki sorunları aşamayıp yalnız yaşamaya başlayan bir yöneticinin yaşadıkları tamamen onun özelidir ama kaçınılmaz olarak bu ekibiyle ilişkilerine ve sonuçlara yansıyınca nereye kadar beklenebilir?
Çok çalışkan, bağlı, fedakâr ama heyecanlı yapısı nedeniyle gizli olması gereken bilgileri saklamayı beceremeyen bir sekretere ne kadar dayanırsınız?
Kimisi sabah insanıdır, kimisi gece insanı. Sabah mesai başlamadan mı departman durum değerlendirmesi toplantısı yapmak iyidir, yoksa mesai bitiminden sonra mı?
Temmuz-Ağustos’da mutlaka bir deniz tatili yapmak istiyor olabilirsiniz ama herkes istiyor. Şirketi kapatalım mı?
Demek ki zorluk, tanımdaki ‘kendi yaşamına yön verme özgürlüğü’ değil, ‘diğerlerine müdahale etmeden’ kısmı.
Allah vergisi heyecanlı ve boşboğaz yapımızla kuruma zarar verdiğimizde bize konuşmayacaksın diyorlar. Hayatımızın en bunalımlı dönemini yaşarken bize hallet de gel diyorlar. İyiniyetli kötümserliğimize bile bunu yapamazsın diyorlar. Hep rahat kıyafetler giymeye alışmış bir insana, olmaz rahatsız da olsan şık giyineceksin diyorlar. Bunlar hep istemeden başkalarına müdahale ettiğimiz için.
Onun için ben artık şuna geldim: Özel hayatla iş hayatının sınırı delik deşik. Karşılıklı sınır tecavüzleri hep olacak.