Kusura bakmayın önce ders. Bu ön bilgiyi paylaşmadan derdimi anlatamam.
Şu kadarını baştan söyleyeyim: Kurumlardaki oryantasyon çok yanlış yollardan gidiyor. Etkisiz. Sil baştan düşünülmesi lazım, onu yapacağız şimdi.
Oryantasyon kelimesini kullanmaya devam edeceğim çünkü ne ‘yönlendirme’, ne ‘uyumlandırma’ oturmadı. Bilimsel makale yazmıyoruz, anlaşılır olmak istiyorum.
Oryantasyonun, öğrenme kuramları ile çok yakın bağıntısı var.
Davranışçı öğrenme kuramı basittir. Dışarıdan uyaranlara karşı geliştirdiğimiz tepkilere öğrenme der. Her çeşit koşullanma gibi. Mesela genellemeler de böyledir; Bir defa bir şey öğrendiyseniz her şeye kopyalayıp yapıştırırız.
Asıl kayda değer olan bilişsel kuram. Yalnız fırsatı gelmişken şu meşhur ‘biliş’in kökenini anlatmazsam çatlarım. Efendim biliş, yani ‘cognition’ Latince bir birleşik kelimedir. Com: birlikte, gnoscere: bilmek (g’yi atın bildiğiniz notice işte). Yani bir konuda bilgili ve bilinçli duruma gelmek. Eskilerin ‘vukuf’ dediği şey
İşte bu bilişsel kuram der ki; öğrenme, içsel bir kodlama, bilgi depolama ve isteyerek veya otomatik geri çağırmadır. Bellekte organize bir saklamadır. Unutma ise, bilgilerin karışması, kaybolması veya yeterli ipucu olmamasından ötürü geri çağrılamamasıdır
Şimdi oryantasyona gelebiliriz. Oryantasyon süresince verilen bilgiler öğrenme kuramlarına uymak zorundadır. İşe başlanan gün, PowerPoint’le yapılan bir saatlık çorba bu kuramların neresine uyuyor?
Gayet anlaşılır ve yukarıdaki bilgiyle tutarlı olarak söylüyorum: Ya şartlandıracak kadar yeterli miktarda ve az az tekrarlayacaksınız, ya da bu bilgiyi içsel kodlayacak biçimde düşünmeye zorlayacaksınız. İkincisi ancak yaşama yayılmış biçimde olabilir; mesela bir mentor günler boyunca, yeri geldikçe gayet etkili biçimde yapabilir.
Sonsöz: Fayda-maliyet analizi der ki, oryantasyon aşamasındaki özeninizin ve emeklerinizin karşılığı ‘İşveren Markası’ sonuçları olarak geri döner.