Bir defa şunu söyleyeyim, başlık, katiyen bir olumsuzluk içermiyor. Şunu diyor aslında: Olmaması gereken yerde olmamalı. Böylece son sözümü baştan söyledim. Şimdi gerçek vakalara gelelim.
* Kocaman bir bankaydı. Büyük sermayedar ve genel müdür (hiç sevmem patron sözünü), kafasına göre İK’sal her şeyi dümdüz yapıyordu; İK da arkasını topluyordu. Aklına bile gelmiyordu öyle bir departman olduğu.
* İK o kadar günlük işlerin ayrıntısına boğulmuştu ki, tamam çok iş çıkartıyordu, çok yararlıydı, ama yaptıklarının İK ile alâkası yoktu.
* CEO, İK’yı o kadar önemsiyordu ki, sürekli büyük projelere girişiyorlardı. Ama hiçbirisi hayata geçmiyordu. Nedeni başka konu. Herkes bu duruma alışmıştı. Onlarınki soyut İK idi.
* Herkes onlara İK diyordu ama yaptıkları saf özlük ve bordroydu. Gereklilerdi ve kimsenin bir şikayeti yoktu. Sadece departmanın adından vazgeçmiyorlardı.
Hadi yeter. Bunlar meşru gereksizlikler işte.
Aklın yolu, adlarını doğru koymak.
Neyse o. Erkense erken.
Hani maestro batonunu tık tık tık vurur, sessizlik ister ve ‘şimdi baştan alıyoruz’ der ya, ondan!
demet dedi ki:
insan kaynakları çoğu şirket için kurumsallığın temeli çoğu ufak tefek firmalar için bir hava atmak(bakın ik var bizde daha napalım!!) bazı kurumsal şirketler için elzem
soyut mu soyut evet ancak raporları sunmaya başladığımızda birşeyler yapıyor görünür bir departman…
ik müdürü olarak şunu söyleyebilirim genel müdüre bağlı çalışır şirketin güleryüzlü polyannaları