İnsanın tanımadığı bir duygusunu bulması, yumağın ucunu aramak gibiydi.
Hangi duygusunun önünü açacağını bilmek istiyordu. Çünkü onu özgür bırakacaktı.
Herkes servise yetişme telaşı içindeydi.
İleriden birisi, Pazartesi’ye raporun tabloları hazır mı diye seslendi. Başıyla evet gibi bir şeyler yaptı; cevap vermedi. Öteki de bir daha sormadı, tehdidinde bulunmuştu, sonucuna katlanırsın vazgeçişiydi üstelememek.
Bedeni ofisteydi; ama o orada değildi ki. Çoktan gitmişti.
Ne kadardır orada çalışıyordu, şöyle bir hesapladı. Aniden öff dedi içinden, ne fark eder?
Ne hafta sonlarını yemişti orası. Hayatından çöpe giden zamanlar. Kabus Pazar’larını düşündü. Ertesi günü düşündükçe karnı ağrırdı, bir an önce kaçış uykularına kavuşmayı beklerdi.
Kızgınlık vardı içinde. Ona bu ait olmamaları yaşattıkları için.
Derinlerden kopup gelen bir bıkkınlık dalgası tüm öteki duygularının üstünü kapladı bir an. Oradaki hiçbir şeyin zerresini görmeyi istememe. Kendini bunca kandırmaları için, mantığına boyun eğdiği için.
Pişmanlıkları vardı bir kenarda. Sürüklenerek geçirdiği onca zamanlar için, ya da o kıyasıya uğraşmaları için.
Kafesin kapısı kazara açık kalmış.. o hâlâ tüneğinde.. Niye ki?
Birikmiş ne kadarı vardı hakikaten?
Yan masadaki servise yetişeceksin değil mi dedi. ‘Yok siz gidin, ben biraz kalacağım.’
Çekmecelerini boşaltacaktı. Belki çoğunu çöpe atardı. Temizlikçiler her zamankinden erken gelirlerdi Cuma akşamları. Fazla mesaiye kaldığı akşamlarda onların departmana girişlerini, içlerinden birinin talimatlar verdiğini kaç defa başını kaldırıp boş boş seyretmişti. O kimsenin olmadığı ofis saatlerinin tanıdık yüzleriydi onlar.
Az önce müdürleri çağırmıştı onu. ‘İşten çıkartılıyorsun, eşyanı topla bu akşam, işlemler için Pazartesi bir ara uğrarsın’ demişti. O kadar. Sonra da hemen çıkmıştı.