Biraz hazırlayayım sizi.
Öncül nedir bilir misiniz? Bir mantık geliştirirken sonuca götüren iki önermeden biridir. Yani dilemma: Di (iki), lemma (öncül).
Bazıları der ki, dilemmada, seçmeye zorlandığınız her iki alternatif de olumsuzdur. Onun için karşılaştığımız birçok durum aslında dilemma değil, syllogism’dir (kıyas).
Siz karar verin, benimki hangisi?
Benim meslek çizgim şöyle gelişti: Avukat, avukat, avukat.. sonra neredeyse tüm vaktimi alan kurum içi hukuk eğitmenliği.. sonra âniden eğitim bölümü yöneticiliği.. sonra yavaşça tüm İK.
Beni avukatlıktan sökerken yallah yurt dışında işbaşı eğitimine demişlerdi (Brüksel’de bir bankanın eğitim bölümüydü). Daha sonraları İK’ya geçerken de kucağıma önce işe alma mülakatlarını ve iş davalarını vermişlerdi.
Ondan sonrası, yıllar boyunca sayısını unuttuğum küçük küçük eğitimler. Çokça yaparak öğrenme. Nereden geldiğini bile bilmediğim bir sürü bilgi. Yani diyeceğim, ben kalfalığımı bilmedim. Gösterdiler, kendi başıma yaptım. Ustam olmadı.
90’ların başında bütün İK’nın dümenine geçince çok fena köşeye sıkışmıştım: Özlük bilmeyen İK’cı olur mu? Anlatıyorlar, defalarca gösteriyorlar, tamam diyorum, bir bakıyorum uçmuş. Çünkü sonuçta nasılsa birisi yapıyor.
İşte dilemma oradaydı.
Alttakileri okumadan üst sınıfa atlamış uyum sorunlu çocuk. Ya önce alttan ders alıp temeli yapacaktım, ya iyice ileri derslere girişecektim.
Üst yönetimin derdi değil. Onlar haklı olarak bildiğimi farzeder ve iş bekler. Hem operasyon sorunsuz işlemeli, hem müşteriler memnun olmalı.
Ben sahne önünü seçtim.
Yürü oğlum.. seni sistem kurasın diye seçtiler, bilenini bul, işi ver geç dedim.
Diyetini pahalı ödediğim bu oldu. Bir defa, delege ettiğim insanların yaptığını kontrol edecek kadar bilmemek, sorumluluğunu benim üstlendiğim bir risk. İkincisi, bu bir tür başkalarına bağımlılık.
Bugün bana nasıl İK’cı olabilirim diyen genç insanlara, önce özlükte çalışarak demem bundan. O bordro çekilecek, SGK bildirimleri yapılacak.
Sonra ne yaparsanız yapın.