1996.
40’larının başında sokağa düşmüş bir adam. Kurumsal konforu bırakıp ilk defa mükellef olmuş. Şirketi, ofisi, çalışanları var. Serbest çalışmanın çömezi; her ay başında kabus gibi çöken ödemelerle ve vergilerle daha yeni tanışıyor.
Yılların kurumsal alışkanlığıyla işimi çok özenli yapmayı istiyordum. Bir fikir versin size, kitapçık gibi föy volan bir broşür ve web sitesinin maliyeti 5.000$ tutmuştu.
Daniel Goleman’ın Duygusal Zeka’sı yeni konuşuluyordu ve yetkinlikler daha yalama olmamıştı. Boyatzis’in yetkinlik modelini de iyi biliyordum. Bu iki konuyu birleştirip bir eğitim tasarlamıştım, adına yetkinlik tasarımı demiştim, amiral gemim oydu. Ders notlarının sonunda kavram sözlüğü, kaynakça falan vardı, öyle bir ‘sokağa’ uyumsuzluk. Fazla ciddiydim yani.
Birgün ofisime ziyarete gelmek için iki kişi randevu istemiş: Yalçın İpbüken‘le Viktor Sidi. Duymuştum adlarını ama tanımıyordum. Koç’un yeni kurulan eğitim şirketi İDEA’nın iki yöneticisi.
Teklifleri ilginçti.
O günlerde Dünya’da çok popüler olan Stephen Covey’in Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı’nın Türkiye’de münhasırlık hakkını almışlardı. Ama Covey, kendi eğitmenlerim anlatacak demiş. Koç şirketlerinde o kadar iyi İngilizce bilen katılımcı bir zaman sonra bitmiş. Türkçe devam etmek için Covey’nin koşulu şuymuş: Eğitim hakkını verdiği kurumun ülkesinden gelen eğitmeni Amerika’daki Enstitüsünde eğitecek, sertifikaya hak kazanırsa, onun kurallarına mutlak uyularak anlatılacak.
Bana 7 Alışkanlığın akredite eğitmeni olmayı öneriyorlardı. İDEA ile bir sözleşme imzalayacaktık, onların müşterilerinden başkasına anlatmayacaktım. Hatta sözleşme sona erdikten bilmem kaç yıl sonrasına kadar anlatamayacaktım.
Önemli bir karardı. Birkaç gün düşündüm. Kabul ettim.
Web’imin, kataloğumun hiçbir önemi kalmamıştı, çünkü 7 Alışkanlık’tan başka şey yapmaya vaktim kalmayacaktı.
Sözleşmeyi imzaladık. Masrafları İDEA ödedi, Utah’a gittim. Haftalarca, başka ülkelerden gelen eğitmen adaylarıyla eğiticinin eğitimi aldık. Askeri kamp gibi bir şeydi, mesela sabahları 7’de kalkıp doğada belirli bir mesafe yürüyüş zorunluğu vardı. Covey, bazı bölümleri bizzat anlatıyordu. En tuhafı da, sonlara doğru, her milletten eğitmen, sınav gibi, 20 dakika kendi dilinde demo yaptı. Covey dinleyip değerlendirmişti; beden diline, enerjiye, tonlamalara bakıyordu.
Türkiye’deki eğitimler aralıksız 2-3 yıl sürdü. Hatırlamıyorum kaç defa anlattığımı.
O kadar ayrıntılı veriliş kuralları vardı ki, içime işlemişti artık. Bugün onları hep biliyormuşum gibi geliyor.
Bazen başkalarına yol gösteriyorum.
Kimse demiyor, bunları nereden biliyorsun diye. Yıllara veriyorlar.
Halbuki zorla öğretilmişti onlar bize:)) Onlar benim sözleşmemde uymak zorunda olduğum usullerdi.
BELKIS ALPERGUN dedi ki:
‘Begin with the end in mind..’😎